Rothacker’a göre bir felsefe veya bir bilim, mantıksal/ tümdengelimsel kuruluşu (inşa, Konstruktion) bakımından, ideal kalsa da, çelişkilerden ve tutarsızlıklardan arınmış bir sistem olarak pekala geliştirilebilir veya mevcut çelişki ve tutarsızlıklar, bir mantıksal denetleme ile giderilebilir. Zaten felsefe ve bilim tarihi, oldukça sıkı, gedik vermez bir mantıksallığa sahip “sistemler”e yeterince sahiptir. Ancak Rothacker’a göre, bir felsefe veya bir bilim, mantıksal kuruluşu bakımından değil, ama dayandığı aksiyomlar bakımından her zaman eleştirilebilir bir nitelik taşır. Oysa, her felsefi veya bilimsel sistem veya sistem içinde yer alan her kuram, buna rağmen, aksiyomatik öncüllerinin tümelliği dolayısıyla, genel geçer/ açıklamacı bir şema olmaktan kurtulamaz. Hatta buna, olasılıkçı bir felsefe veya bilim anlayışı da dahildir. Çünkü, kendi öncüllerinin doğruluğunun olasılık değeri taşıdığını söyleyen bir sistem veya kuram bile, bizzat bu söylediğini bir tümellik formu içinde dile getirebilir. Ne var ki, bir felsefi veya bilimsel kuram geliştirmenin başka yolu da yoktur. İşte Rothacker, bu durumu, kültür tarihi ve (ihtiyatla kullanmak koşuluyla) kültür felsefesi açısından ele almaktadır.
Rothacker’a göre bir sistem veya kuramın, bu sistem veya kuramın dışındaki bir noktadan her zaman eleştirilebilir olması, bu sistem veya kuramı dogmatik kılar. Rothacker, “dogmatik” terimini, eleştiriye kapalılık, körü körüne inanmışlık gibi bilinen ve yaygın anlamıyla da sınırlamaz. Ona göre, eleştiriye en fazla oranda açık olduğunu bildiren bir sistem veya kuram bile, bir sistem veya kuram olması dolayısıyla “dogmatik”tir. Ve sonuç olarak, bizim bilme edimimiz, her zaman bir “dogmatik” içinde gerçekleşir. İşte, tarihselcilik probleminin bir diğer önemli yönü kendisini burada gösterir. Bu problem, Rothacker’ın sözleriyle, “çok sayı da insani kültür çevresi ve kültür çağının hep bir dogmatik ışığında yaratılmış eserler üretmiş olması ve üretmeye devam etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bu eserlerin yaratıcıları biçimsel olarak ‘doğruluk’u bulma iddiasında uyuşurlar; ama buna rağmen içeriksel olarak bu konudaki ‘kanaatleri’i doğrultusunda birbirlerine karşı çıkarlar. Bu durumun, mutlak geçerlilik iddiası taşıyan çok sayıda dogmatik stilin bulunmasından kaynaklandığı da söylenebilir. Kısacası, bir stiller çokluğu vardır tarihselcilik probleminin temel motifi, bu çok sayıdaki stillerin rekabetidir.”
Rothacker, buradan hareketle, tarihselcilik problemini yaratan bir etken olarak, insanın doğayı ve kültürü bilme ve anlamadaki yetersizliğinden de söz etmemektedir. Tarihselcilik problemini yaratan bizzat yaşamadır. Bu dogmatikler, bu sınırsız sayıdaki bilme stilleri ve kuramlar, kaynağını yaşamada bulmaktadırlar. Kısacası, göreliliği ve tarihselliği yaratan yaşamadır.
Ama görelilik ve tarihsellik üzerine bu saptamaların kendileri nasıl bir nitelik taşımaktadır? Bu saptamaların birer “olgu” saptaması oldukları, bir insani ve kültürel durumu betimledikleri açıktır. Yani onlar ancak “bilimsel” yoldan elde edilebilirler. Oysa, her bilimsel etkinlik bir dogmatik içinde geliştirilebiliyorsa, buradaki “olgusal” saptamaların da bir dogmatikten hareketle yapılmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu ise bir paradokstur. Rothacker’ın amacı da, dikkatleri bu noktaya çekmek, felsefenin ve bilimin yaşamadan kaynaklanan görelilik ve tarihselliğini, paradoksal kalsa da, bir dogmatik içinde konuşulduğu bilinse de, yine bir felsefi ve bilimsel söylem içinde gösterebilmektir. Şüphesiz Rothacker paradokslardan hoşlanan, kendi düşünsel mazohizmini tatmine çalışan bir filozof değildir. O, insanın bilme edimini kültür ve yaşama bağlamında sorgulamak ve değerlendirmek peşindedir. O, bu kitap da sık kullandığı bir terimle, insanların doğaya ve kültüre intentio recta, intentio directa, doğrudan doğruya yönelmediklerini, her zaman, belirli bir bakış açısı ve perspektifle yöneldiklerini, dolayısıyla hiçbir felsefe veya bilimin genel geçerlik ve evrensellik iddiasına sığınamayacağını göstermeye çalışmaktadır.
Eldeki küçük kitap, Rothacker’in ölümünden önce yayımlanan son eseridir ve “felsefe”sinin bu önsözünde değinilen son aşamasını yansıtmaktadır. Okuyucu, Rothacker’ın “dogmatik” kavramı ile Kuhn’un “paradigma” kavramı arasında ilginç koşutluklar bulabilir ve hatta Kuhn’un 1960’lı yıllarda geliştirdiği pek çok tezin, Rothacker’in 1930’lu yıllardan beri geliştirmiş olduğu ve son olarak bu küçük kitabında olgunlaştırılmış halde yer alan görüşlerinde içerilmiş olduğunu da saptayabilir (Bkz: Thomas Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, çeviren: Nilüfer Kuyaş, Alan Yayıncılık, 1981, 2. baskı 1988). Ayrıca, Feyerabend’ın görüşleri ile Rothacker’ın bilim bağnazlığına yönelttiği eleştiriler arasında da ilginç koşutluklar kurulabilir (Bkz: P. K. Feyerabend, Yönteme Hayır. Bir Anarşist Bilgi Kuramının Ana Hatları, çeviren: Ahmet İnam, Ara Yay., 1989)
Çevirinin, düşünce yaşamımızda evrenselci şema ve şablonlardan sıyrılma, düşüncede çokseslilik ve çok çeşitliliği yaygınlaştırma konusunda yararlı olmasını diliyorum.
Doğan Özlem
Erich Rothacker, 12 Mart 1888’de Porzheim’da doğdu. Hukuk, germanistik, sanat tarihi, filoloji ve felsefe eğitimi gördü. 1928’de Bonn Üniversitesi’nde felsefe profesörü oldu. Bu görevini 1950 yılına kadar aralıksız sürdürdü. 1951 yılında İstanbul’a geldi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde tarih felsefesi konulu konferanslar verdi. Bu konferanslar, Nermi Uygur ve Hüseyin Batuhan tarafından “Tarihte Gelişme ve Krizler” başlığı altında Türkçe’ye çevrilerek yayımlandı. (1955). Rothacker, kurucusu olduğu “Archiv für Begriffsgeschichte” (Kavram Tarihi Arşivi)’nin uzun yıllar yöneticiliğini yaptı. “Deutsche Vierteljahrshefte für Literaturwissenschaften und Geistesgeschcihte” (Üç Aylık Alman Yazın Bilimleri ve Tin/Düşünce Tarihi Dergisi), “Philosophie Und Geisteswissenschaften” (Felsefe ve Tinbilimleri) ve “Neue Forschungen” (Yeni Araştırmalar) dergilerini çıkardı. 1965’de 77 yaşında öldü.
Son derece verimli bir yazar olan Rothacker’ın yayınlarının sayısı 142’yi bulmaktadır. Başlıca eserleri şunlardır: Einleitungin die Geisteswissenschatften (Tinbilimlerine Giriş), 1926, 4. baskı 1962; Geschichtsphilosophie (Tarih Felsefesi), 1934, 2. bakı 1950; Die Schichten der Persönlichkeit (Kişilik Katmanları), 1938, 3. baskı 1947; Probleme der Kulturantropologie (Kültür Antropolojisinin Problemleri), 1942; Mensch Und Geschichte (İnsan ve Tarih), 1944; Schelers Durchbruch in die Wirklichkeit (Scheler’in Gerçekliği Yarması), 1948; Philosophische Antropologie (Felsefi Antropoloji), 1962; Die Dogmatische Denkform in den Geisteswissenschaften und das Problem des Historismus (Tinbilimlerinde Dogmatik Düşünme Formu ve Tarihselcilik Problemi) 1954; Zur Genealogie des menschlichen Bewusstsein (İnsan Bilincinin Soykütüğü Üzerine) 1966.
0 Yorumlar